Hülya Demircan: Geçen hafta sohbete başladığımız, Parıltı Görmeyen ve Az Gören Çocuklara Destek Derneği’nden Hale Bacakoğlu ve Sacit Serim ile tekrar beraber olacağımızı söylemiştik. Hoş geldiniz.
Hemen konuya girelim. Binde altı gibi bir görmeyen orandan bahsetmiştik geçen programımızda. Bu görmeyen, az gören engelliler konusunda yurttaşlar bireysel sorumluluklarına sahip mi? Ne yapmaları gerekiyor? Bana bu konuda düşüncelerinizi aktarır mısınız?
Sacit Serim: Bir üyemiz şöyle demişti: İkiz çocuğu var. Sokakta yürürken hemen yanaşıp diyorlarmış ki “Kızım sen bunu doktora götürsene, gözleri niye görmüyor?” Bu çeşit yaklaşımlar yerine bilinçli bir yaklaşım bekliyoruz. Ve biz toplumu bilinçlendirme ve bilgilendirme doğrultusunda bazı çalışmalar yapıyoruz. Sizler sayesinde ancak bunları duyuracağız.
Hülya Demircan: Bunlar da medyanın görevi.
Sacit Serim: Evet. Şimdi, bizim amacımıza hizmet verebilmemiz için, “erken müdahale merkezi” adını verdiğimiz bir merkeze gereksinimimiz var. Bu merkez de nasıl olacak? 8-10 odalı, az gören ve görmeyenin ailesini eğitebilecek, onların birlikte kaynaşabileceği, birlikte eğitim alacağı bir merkez.
Hülya Demircan: Hepsinin eğitimi farklı, değil mi?
Sacit Serim: Çok farklı. Bunu yapacak gücümüz yok. Bunu yapabilmek için böyle bir binaya sahip olan yardımsever insanlardan yardım bekliyoruz. Bize bu binayı sağlasınlar. Biz koşturup gidelim.
Hülya Demircan: Bütün Türkiye’ye hizmet kapsamında mı?
Sacit Serim: Olanaklarımız ölçüsünde tabii ki. Tüm Türkiye’ye hizmet... öncelikle sizin gibi kuruluşlar aracılığı ile öncelikle duyurarak yapıyoruz. Bundan sonraki düşüncelerimizi de Hale Hanım anlatsın, ondan rica ediyorum ben.
Hülya Demircan: Hale Hanım, hepsinin ayrı eğitimi dediniz. Bir de bildiğimiz kadarıyla siz, farklı eğitimleri geçirdikten sonra aslında normal okullara gidip eğitim almalarını daha doğru buluyorsunuz, değil mi? Başlangıç belki farklı ama, ondan sonra gitsin normal okulda diğer çocuklarla birlikte okusun, diyorsunuz.
Hale Bacakoğlu: Doğumlarından itibaren eğitimlerinin sonuna kadar, çocukların gören yaşıtlarıyla aynı seviyeye getirilmeleri... O amaçla eğitim vermek 0-6 yaşta önemli. Çocuğu ne kadar erken yakalarsak, birtakım şeyleri öğrenmesini sağlıyoruz. Erken teşhis hayat kurtarır dediğimiz gibi, erken eğitim de çocuğun belli bir yaşa geldiğinde birtakım şeyleri daha kolay aşmasına neden olur.
Hülya Demircan: Bir şeyler aşmak dediğinizi biraz açar mısınız?
İhmalin sonucu zihinsel gelişim eksikliği
Hale Bacakoğlu: Tabii, 0-3 yaşta genelde görmeyen çocuğu aile, bir şey bilmiyor, anlamayacak gözüyle görüp onunla fazla konuşmuyor, fazla hareket ettirmiyor, çocuklar uslu uslu yatıyor yerinde. Yaşıtlarıyla aynı zamanda yürüyen çocuk sayısı azdır. Gerekli eğitim ve destek verilmezse çocuk kendi başına uyarı almadığı için...
Sacit Serim: Görme duyusu yitik olduğu için dokunma ve işitme duyusunu ön plana çıkartmak, uyarmak gerekiyor.
Hale Bacakoğlu: Bildiğiniz gibi bilginin % 70’i görmeyle öğreniliyor. Görmeyen çocuk bunu göremediğinde bu bilgiyi almıyor. Ailenin çocuğu desteklemesi gerekiyor, nasıl yapacağını anlatması gerekiyor. Ailelere bize başvurduklarında ilk söylediğimiz şey: her şeyi anlatın, renklere varana kadar... dışarı çıkartın diğer çocukların sesini duysun; çocuğu daha çok uyarır. Çocuklara dikkat ederseniz, çevrenizde gözlemleyin küçük bir bebek birkaç yaş büyüğü ile daha iyi anlaşır. Görmeyen çocuk için de geçerli.
Dediğim gibi 0-3 yaşta aileleri yakalarsak, anlatıyoruz. Yakalayamazsak, aile bize 4-5 yaşına geldiğinde çocuk birtakım bilgilerden eksik büyüdüğü için zihinsel gelişim eksikliği de oluyor. Uyarılma eksikliği sonucunda başka engeller de çıkabiliyor, bedensel engeller de dahil. Yalancı otizm dediğimiz çocuğun iletişim kurmaması gibi. Ve aileler müzikten hoşlanıyor diye müziğin başında bırakıyor saatlerce; bu olmamalı. Bütün çocuklar için geçerli, sadece görme engelliler için değil. Çocuğun eğitim ihtiyacı var, devamlı onunla ilgilenmek gerekiyor. Anne mutfaktayken ne yaptığını anlatın, patates soyarken eline verin.
Hülya Demircan: Göz yerine diğer organları görür hale getirmek.
Sacit Serim: Açık Radyo’da açık şekilde dile getiriyorum. Çocuğunuzu yumurta sepetine oturtmayın. Evde oturtmayın, bırakın o çocuğunuzu da gören çocuğunuz gibi evin içinde yürümeyi, dolaşmayı, koşmayı öğrensin. En önemlisi bu başlangıçta.
Hale Bacakoğlu: Hayatla yüzleşmeyi öğrenecek. Ne kadar erken çıkarlarsa, çocuk birtakım şeylerle başa çıkmayı öğreniyor. Ve işte 3 yaşından sonra da biz çocuğu gören yaşıtlarıyla yuvalara yönlendiriyoruz. Önce aileyi eğitiyoruz. 3-6 yaşta yuvalarla işbirliğinde çocuklarla birlikte çalışmaya devam ediyoruz. Burada da amacımız 6 yaşından itibaren gören yaşıtlarıyla aynı okullara gitmelerini sağlamak. İlköğretim okullarında kaynaştırma dediğimiz, bütün dünyada var. Bizde de Köksal Toptan’ın MEB çıktı ve yasalaştı, 2000 yılında da yürürlüğe girdi. Bu programda 17-18 çocuğumuz var. Kimi 1. sınıfta, kimi 3-4’te. Burada amacımız, çocuk ne kadar erken yaşta gören yaşıtlarıyla bir araya gelirse, uyum o kadar iyi oluyor. Türkiye’de ilköğretimin 8 yıla çıkması sonucunda çocuk ilkokulu bitirdikten sonra lisede normal eğitime geçiyor. Bu da çocuğun daha zor başa çıkmasına neden oluyor. Uyum güçleşiyor, bir yanda ergenlik sorunları, kendini topluma kabul ettirme sorunları çıkıyor.
Sacit Serim: Şöyle örnekleyelim: 15’inde 18’inde körler okulundan mezun olmuş çocuğun topluma kaynaşması veya toplumun onunla kaynaşmasını bir düşünün. Bir de 6 yaş itibariyle anaokulu, ilkokulu da, şimdiki adıyla ilköğretimde toplumla çocuğun kaynaşmasını düşünün.
Hale Bacakoğlu: Çocuk daha kabul edici oluyor. Aileler görmeyen çocuğu gördüğünde problem yaşayabiliyorlar, ama çocuk bunu en fazla bir hafta, on günde çözüyor.
Hülya Demircan: Ön yargıları az herhalde. Sacit Bey, bana demiştiniz ki bizim yapmak istediklerimiz kadar toplumun yapmasını istediklerimizden bahsediyorum. “Parıltı” bu ailelerin kurduğu bir dernek. Peki bu derneğin ve ailelerin dışındaki kişilerden beklentiniz ne? Bize düşen görev ne?
Sacit Serim: Küçük yaşta görme özürlü çocuğu olan aileler uyarılmalı. Onun eğitimi ile ilgili Parıltı’yı, Ankara’da KÖMER’i (Körlükle Mücadele ve Ulusal Referans Merkezi) -Ayşe Turan ve ekibi- önerebilirler.
Hülya Demircan: Bir sivil toplum kuruluşu değil.
Sacit Serim: Ben 4 yıldır kör olarak yaşıyorum. Toplum nasıl davranacağını bilmiyor. Cebimde var: körlüğün nezaket kuralları.
Hülya Demircan: Bunu biz Açık Site’de yayınlayalım.
Sacit Serim: Toplum dışarıda köre nasıl davranacağını bilmiyor. Suçlamıyorum, biz öğreteceğiz.
Hale Bacakoğlu: Kaynaştırma toplumu bilinçlendirmenin bir parçası.
Görme engellilerin ihtiyaçları
Hülya Demircan: Hale Hanım, demiştiniz ki, bu çocukların neler yaşadığını anlatan bir web sitemiz var. Bu çocukların yaşadıklarını, hissettiklerini, öğrendiklerini anlamak isteyenler... Annesi kanalıyla hazırlanmış 9 yaşındaki Cankut Değerli’nin web sayfası var www.cankutdegerli.8m.com Küçük yaştan itibaren şu ana kadar yaşadıkları. Ve bu çocuk ortak öğretimde, değil mi?
Hale Bacakoğlu: Kaynaştırma 3. sınıfta başarılı, ve Mimar Sinan Üniversitesi yarı zamanlı gitar öğrencisi.
Hülya Demircan: Derneğinize gönüllü katkı yapmak isteyenler olursa, neler yapabilirler, nereye başvurabilirler?
Sacit Serim: Üniversite öğrencisi olan ve toplumla, yaşamı paylaşmak isteyen insanları dernekte gönüllü çalışmalara bekliyoruz. Telefonumuz: 0216 / 449 39 39 Adresimiz: Kadıköy / Söğütlü Çeşme Cad. No:160 Kat: 6
Hülya Demircan: Bu konuda bir şey biliyor olmaları gerekiyor mu?
Hale Bacakoğlu: Bebeklerde çocuğu seviyor olmaları, olabilir. Ama onun dışındaki eğitimlerde eğitim yönünde birtakım şeyler istiyoruz. Psikoloji, psikolojik danışmanlık, okul öncesi eğitim... bu kişilere ihtiyaç var. Kaynaştırmaya giden çocuklarımızın da birçok eksiği var: Yardımcı donanımlar sağlamak, kabartma yazı, daktilo, az görenler için yazıyı büyüten programlar gibi... Aynı zamanda matematik, İngilizce, fen gibi derslerde takviye ihtiyacımız var. Onlara da yönlendiricilik yapıyoruz.
Sacit Serim: Saptama yapabilir miyim? Kaynaştırılmış eğitime giden çocukların braille alfabesi ile yazılmış okuyabilecekleri kitapları yok. Ders çalışabilmeleri için kitap okuyucusu gerekli. Maddi destek olabilir. Ses kaseti kaydedeceklere de ihtiyaç var.
Hülya Demircan: Herkes başvurabilir, herkesin yapabileceği bir şey var.
Sacit Serim: En alt düzey çocuğu seven biri olması...
Hülya Demircan: ...olmazsa olmaz. Sorunlar ve çözüm önerilerimiz bitmiyor, Allah da bitirmesin diyelim. Size kolay gelsin.
Hale Bacakoğlu: Bir sloganımız var: Arkasında iyi bir aile, iyi bir eğitimci ve bilinçli bir toplum olduğu sürece engelli çocuk kalmayacaktır.
Hülya Demircan: Haftaya bir sonraki programda görüşmek üzere.
(Açık Radyo’da yayınlanmıştır. Deşifre eden: Özlem Deniz.)